DİĞER
“Beyatlı’nın 'Koca Mustâpaşa' şiirinde bir soru açık kalır: Geçmiş bu denli cennetvari idi de, yani Allah’ın yaratısından pay almış bir yer idi ise, o halde neden yıkıma uğramıştır? İlahi âlemle iç içe geçmiş bir uzam olarak geçmiş’in geleceği neden vücuda gelmemiş ve yıkıma sürüklenmiştir?”
"Nâzım Hikmet bu ilk fütürist şiirlerinden sonra daha radikal bir noktaya doğru ilerleyebilirdi belki ama devreye her zaman olduğu gibi, ‘devlet ve sansür’ girdi. Nâzım Hikmet devlet eliyle yasaklandı ve Türkiye’ye girmesi ve kitap yayınlaması imkânsızlaştı. Böylece olası bir ‘avangard’ damar da daha başından kesilmiş oldu."
"Modern edebiyatımızın kilometre taşlarından, serbest şiirin öncülerinden şair Nâzım Hikmet 3 Haziran 1963’te, henüz 61 yaşındayken hayatını kaybetmişti. Ölüm yıldönümünde şairi gençliğinde yayınlanan birkaç anket ve röportajla analım istedik..."
Nâzım Hikmet’in Münevver Andaç’a yazdığı mektuplar içerisinde yer alan ve daha önce hiç yayımlanmamış iki şiiri: “Bütün yolculuk boyunca hasret ayrılmadı benden” ve "D.O".
"1970’li yıllarda Hürriyet gazetesindeki bir haberde Nâzım Hikmet ve Memet Fuat’ın yan yana fotoğrafları ve 'Şıp demiş babasının burnundan düşmüş' şeklindeki, Mehmet’i yok sayan manşetini unutamadığımdan, Sibel Oral’ın kitabında Türkiye’de Nâzım Hikmet’in oğlu gibi tanınmasına sessiz kalmasından ötürü Memet Fuat’ı kınadım. 45 yıl önce Nâzım Hikmet’in oğlu olmadığını beyan eden bir demecini yeni öğrendim. Dikkatimi çeken Pera Müzesi Müdürü Birol Özalp’a teşekkür ediyor, özür diliyorum."
“Polemik başlatmak, sansasyon yaratacak bir şeyleri gündeme getirmek gibi bir derdim olmadı. Kitap öyle bir kitap değil. Metni baştan sona okuyanlar bunu zaten anlayacaktır. Ben bir insanın hayatının peşine düştüm, bu yolculukta bana neler olduğunu da yazdım. Mehmet’i yazmak zordu, onun peşine düşen biri olmak da zordu.”
"Burada Kafkas Tebeşir Dairesi’ndeki sorunu yeniden hatırlayabiliriz: Çocuğun anası onu doğuran mıdır, emek verip büyüten mi? Memet Fuat, Nâzım’ın biyolojik oğlu değildi ama emek verip büyüttüğü oğluydu."
Eski K24 editörü, yazar Sibel Oral, Mehmet Hikmet'in biyografisini kaleme aldı: "Ülkesine ve babası Nâzım Hikmet'e hasretle büyüyen bir çocuğun, ilk kez yayınlanan mektuplarla, kartpostallarla ve tanıklıklarla birlikte, 1950'lerden günümüze Türkiye'nin entelektüel panoramasını çizen kırık hikâyesi" Doğan Kitap'tan önümüzdeki hafta yayımlanıyor. Kitaptan yazar Gündüz Vassaf'la yapılmış söyleşiyi içeren bir bölümü Tadımlık olarak sunuyoruz.
"O sessiz o huzurlu hayali bahar ülkesinin yeryüzüne açılan kapısında özel bir işareti, bir hatırası olsun isteyenler, taşa yazılacak son bir cümleyi hayal edenler vardır. Son bir bilgelik ya da kendilik imgesi. Mermere ne yazılsa kalıcı olabilir? Bir iki sözcükle bütün bir yaşamın özünü yoğunlaştırmak isteyen, içten içe dalgalanan bir söz."
Nâzım Hikmet, 3 Haziran 1963’te aramızdan ayrılmıştı. Yıllar boyu düzmece davalar ile sayısız gözaltılar, yıllar süren hapislik ve sürgünlerle geçen hayatında rahat yüzü görmemiş olan Nâzım Hikmet’i, ölüm yıldönümünde dergi sayfalarında kalmış bir kitap tanıtımı yazısı ile anıyoruz.
"Sadece Ahmet Haşim’i değil, daha pek çoklarını etkileyen o müthiş ritmin yerinde yeller esiyor son iki kitapta. Dizeler gene kırılıyor kırılmasına ama bir süre sonra sanki dizeleri kırmaktan yorulmuş gibi, iki boşluk bırakarak idare etmeye çalışıyor durumu Nâzım Hikmet. Nedense, ses öbeklenmelerinden, iç kafiyelerden, büyük bir başarıyla kullandığı aliterasyonlardan uzak bir görünüm sergiliyor artık."
Lütfi Özkök fotoğraf çekimi bitip ayrılırken, Beckett, Godot’yu Beklerken’i imzalayarak takdim eder; kitabın arasına da telefon rehberinde olmayan telefon numaralarını yazdığı kâğıdı koyar ve gene beklediğini belirtir
Daha Fazla
© Tüm hakları saklıdır.
↑ Yukarı çık